Eylül 24, 2013

sohbet

bir sohbet odasına bağlanma aşaması(çabası):

bağlantı kurulması zaman aşımıyla sabır testine tabi tutan oda..
hem daha açılışta...
daha neler bekliyordur kim bilir?
ben bilmem...
neyse ki işsiz güçsüz bi adamın beklemekle ilgili pek şikayet hakkı olmuyor..
yoksa duruma bozulabilirdim biraz
yani hakkım olsaydı!
hakkım olsaydı demişken aklıma başka mevzular hucum etmiyor değil..
bu herangi birini ilgilendirir mi?
hiç sanmıyorum..
hiç sanmadığım durumlarda kalemimi kendime saklarım..
bu gitgellerim delirdiğimi düşündürtmesin..
ya da düşündürtsün..
zaten bi şekilde düşünürsünüz..
başta olsun..
daha sabır testinin sonunu dahi görmeden
...
sabırsız olduğum kanısına da varılabilr tabi
size kalmış bayım...


kurul kurul bağlantı
kuruttun be beni
rahatsız koltuğum
karnım gurul gurul
acıktım da denebilir ama değil
ben biraz aşıktım
üstümden bi geçti!
bayım, öyle böyle değil
ah ne madurum sahi
geceler boyu dahi
uyuyamıyorum horul horul


yok la sıkılmıyorum.. beyaz sayfa severlerdenim ben.. bir de bir şiiri anımsadım.. bir de "yağmuru dansa kaldıranlardanım ben"... şiiri de yazarım bi'ara.. şimdi yazmam bi anlam taşımaz die düşünedurmaktayım... zira görünen o ki bir boşluğa yazadurmaktayım... hayatta genel olarak şu sıra öle durmaktayım.. sorduk mu la diye deme.. dur dur deme öyle deme... sor ozman boş boş durana kadar.. ne gada içerledim la kendi kendime.. hahahaa sesli güldüm piç (inci sözlük deyişi)

heheey bu bağlantı benle kafa yapıyo la.. ha bi bu eeksikti.. bi de bişeyle ilgili bi espiri vardı yahu.. dur dur hatırlıcam şimdi... dubi.. budi... hogo... yugii... neydi yahu! heh buldum :) buda... buda vardır hani uzak doğu şeyi bi de buda gelri buda geçer vardır hani... hahahaa :D


tamam sıkıldım doğrusu başka bi yol bakma içinde olurum muhtemelen birazdan.. alınma he bağlantı..


hoop..
bu rengi severimdir hep he
deneme aşaması kelimesinin neden hoop olduğunun sorma sakın..

-ismail abi?
-hoop..
-naptınn?
-nasııl??
-ne yaptın yani??...
-hee... napim be.. aynı..
-oldu ozaman ben gideyim..
-nasıll?
-gideyim diyoruum..
-yok öle değil değill.. yani nası gideceksin?
-hee.. şurdan özel limüzinimin şöförüyle özell uçağıma.. ordan gideyim giderim diyorum..
-böhöhöhöööy.. senin ağzından çıkanın kulağına erişim yollarını ne yapcaz.. şu anda hiç bilememkteyim.. 
-ne diyim ben sanaa.. artıkk
-allasmarladık..
-nasıll?
-alaasmarladık de diyom.. allasmarladık.. hani gidiyonya limüzinin o şöferinle özel uçaknan..
-hee... oldu mademm... alaasmarladıık..
-hehaohooow...

buraya geldim mi? sahi burdayım mı?
yazınca gönder nasıl oluyor yahu? kafayı yedirttiniz he bağlantı!
bi de şu uyarı yazısını okuyamadım la allah sizi ne yapmasın... 
'sadece zeki kızlar okusun.' ne demek?... başta sadece kız alın la ozman erkek ne yapsın.. okumasın mı?.. erkeklerde okusun kardeşim... 

dışardayım la ozman.. ben mi beklemeliyim hep...


peki kabul daha genel düşünülrse ufak dünyevi problemler içindeyim.. ne derece kafa yenilmiştir, bil bakalım...

Eylül 22, 2013

beyin kendine son hazırlamaktan aciz… 
duvarlar var,
arsız yükselen ketum duvarlar.
nasıl’lar boyu haykırışlar çaresiz.
nesiller boyu süren bir dava...
kim bilir kaç sevda çiçeğinin boynunu güneşin aksine büktüren
gölgeye… karanlığa!
sevda çiçekleri mağdur
üzerine düşen damlaları mahmur 
yağmurun...
kalk git bütün kökleri göze alarak rüzgar!

rüzgara al götür yakarışları nafile...
Fuzûlî’den kulağa hoş bir gazel bile değil...
gitme diyen dil
ses zamanını da tutturamayınca gitme’ler biçare.



Eylül 08, 2013

Kelimeler, dökülmek istememden değil..
Adına satır büyütmeler,
sesine nakış işlemeler,
nefesine hasretlik beslemelerden değil.

Eylül 04, 2013

hödük

yakama çarpan soluğumun sesinden yaşadığımı anlıyorum.. hava mı kararmış?… akşam mı olmuş?... ışığı kim açtı?... uyudum mu? uyanmak mı bu? meğer vakitsiz uyuyunca ölür sanırmış insan.. vakitsiz sevip vakitsiz kopup gözlerinden üstüne bir de vakitsiz uyuyunca ölür sanırmış insan… bu kadar şey ne haddimeyse! değil mi?


soluğumun yakama vuran uğultusundan ve uğultuyla eş zamanlı inip kalkan göğüs kafesimden… kulağa vuran bir şarkı tınısından yaşadığımı anlıyorum… ne çok yaşam belirtisi içindeymişim meğer.. uyanıkken insan farkına varamıyor.. uyanır olmak gerekirmiş.

kalbim solukla eş zamanlı inip kalkan göğüs kafesimde sıkışmış gibi… sıkılmış da olabilir? bir memnuniyetsizliği var sanki bütün yaşam belirtileri içinde… hödük anlamaz ki yaşamın kendisi olduğunu! hödük sevgilim anlamadın hala değil mi?

eylül hüzün

izlediğim gördüğüm duyduğum her şey kalbime dokunuyor doğrusu… tamam bu geceden de bir şey istemiyorum… yalnız yarın sabah günaydınlaşsak yine. sadece birer kelimelik.
ne yaptın bütün gün…? merak zihne kurulu saat gibi… her dakika bir alarm! tik-tak tik-tak… donk! merak…. işte böyle..
ve eylül... hüzün. üstünden geçse de zaman, adı böyle kalacak bir başka anlam.. kalbim dahil her şeyi tutuyorum... bir kelimeyi yutkunurmuş gibi dilden dökülmeden....

bir 'sen'e tutunadurmak geçmek bilmiyor üzerimden.... belki birkaç yüz kez tekrar ededuran 'gözlerinden güneş çaldım' parçasıyla kim bilir ne tınılardan mahrum kalıyorumdur?
cümlelerdeki bir ben merkezlilik dikkat çekerdir belki.. yanlış! bendeki 'sen' merkezliliktir bu. 

'can kırıkları'nın anlam kazandığı zamandır eylül..
ve düşündükçe, eylül...; hiç bir hayata dair devam çabasının içinde değilim gibi... [hayata dair'den kasıt gelecek'tir.] olur da yolum düşerse, yalnız ufak bir çakıl taşı alıp denize sallıyorum gibi mesela; ardına bakmadan... gezindiğim kıyılar gelecek kaygısından uzak. ne yapıyorum bilmiyorum.. yarınım yok!(aşırı depresife bir paratez açıp aşırı depresif durumu gözler önüne seriyorum burada.) bu güçlü bir mecaz ve bir o kadar gerçek; yarına ait bir düşünce yok... amaç yok! kaç gibi uyanırım bilmiyorum... sabahın körü de olabilir, öğlenin sıcağa çalan bir saati de uyandığım... 'sen'e uyanışım olması gibi bir kesinlik var... oradan dahi göründü değil mi? ben nasıl 'sen' olmuş....

gözlerimden geçen karelere inanamazsın!... kimse böyle olacağını bilemezdi... birlikte paylaşılan anlar dersiz topsuz, fütursuz bir bir canlandı... alelade bir deyiş sanırdım 'gözde canlanma'yı ifade olarak... 
kelimeleri yaşıyorum... yalnız noktalar anlamsız... yok aslında genelde ve imlada anlamlı da burda sanki değil; hangi nokta cümlenin sonu, hangisi cümlenin bir öncesi kaçırdım bazen... bende şöyle anlam bulmuş olsun: nasıl hangi anın son olacağını bilemezsek ölüme dek (belki ölümden sonrasının da hangi aşamsının son olacağnı vs.?) hangi noktanın son bulduracağını bilemeyiz.. bilememeliyiz. alelade bir noktanın sonlandıracağından emin olunmamalı cümleyi ya da bir kelimeyi yalnız.... nokta neden virgül değildir ki? neden olmasın ki ayrıca?
tamam tamam susuyorm.. sıçtın, eylül. .

Eylül 02, 2013

I.
ağır işleyen zaman ağır...
kalbe sancı faslında zaman evet!
mantık aynı açısında...
bir yandan hayat verip
bir yandan hayat öldürür bazen!

II.
kafada birleşen anların sinir faslı...
kelimeler nasıl kısır?
yersiz yurtsuz bir nefes
yakalamaya çalıştığım.
sıçtığımın dar odacıklarında huzur
kapıdan düştü...
bir uçurumun uçu-rum-larına….
damdan düştü pat! umut
darma dağın.
aşkı tekme tokat
gönder indiği bacadan evet!
yeterince kalbe dar duvar.
bacadan düştü aşk...
uçu-rum-un karanlıklarına.
bir soğuk kapıdan bacadan...
cesaret buz tuttu
dona-durdu kelimeler...
dilden sen düştü….!
ne kadar süre daha normal bir cümle kuramayacağımı merak ediyordum doğrusu…; bu en iyi zombi filmidir heralde: sıcak kalpler…. bay R'nin iç sesini sevdim…
ve meraba eylül…; bu ay benim doğum günüm… doğdum mu öldüm mü bilemiyorum doğrusu!