Bütün zihinsel ağırlığıyla başını geriye yaslamış, gözlerini tavandaki saltanatıyla salınan lambaya dikmişti.. Lamba tavandan sarkıp yukarıya kıvrılmış dört menekşe gibi tasvirlenebilir diye düşündü ve bir süre etrafında uçuşan kelebeklere takıldı gözü. Akıl Oyunları filminden bir sahne anımsadı... güvercinlerin hareketlerinden bir şeyler çıkarmaya çalışan Nash'in yaptığı gibi kelebek hareketlerinden bir figür peşinde olması bir işe yarar mıydı? Bunu çok düşünemedi.. Zira kafasını... aklın… ruhunu… alıkoyan gecenin diyaloğundan çok fazla kopması mümkün olmuyordu.. Sehpaya uzanmış ayaklarının ağrımaya başlamasıyla biraz kıpırdandı… ama pozisyonunu sürdürmeye devam etti…. Gecenin ileriyi gösteren saatleri de fonda tv'de dönen ıvır zıvırla ileriyi sürdürmeye devam ediyordu…. Karanlık.. huzur bozan bir gece ve beyin zonklamalarıyla donuk olan tek şey suretiydi… yarın hiç olmayacakmış gibi hiçbir zamanı düşünmeden aralık pencereden içeriye sızan yağmur damlaları sesi ve belki hafifi bir rüzgarın da etkisiyle oluşan yaprak hışırtısı seslerine bırakmak istedi kendini yalnız…. Fakat ne mümkün! Zihninin duvarlarında yankılanan o an, alıp götürüyordu her yerden ver her şeyden bir yokluğun içine.. Gözlerini kapadı.. duyduğu, hissettiği tek şey biraz göz kapakları sızısı oldu yalnız.. Allahım… bu gece ne zaman bitecekti…. Kim bilir kaç gün sonra sabah olurdu… olacaktı, kim bilir kaç gün sonra… olacak mıydı? …..
19.07.2013; 02:11
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder