Ağustos 21, 2013

ikinci perde

henüz yirmi dört saat olmadı.. gün içinde akıldan geçenler şimdi akla hücum etse kafa yedirtirdi emin ol…deli düşünler dolusuyum. ona da en son bir karışıklık bıraktım:


ayrıca; nihayetin vesikası başlığı altındaki satırlar saçmalıktır… zira kabullenmek durumu vuku bulur bazen; onsuz yaşayamadığını görüp, yaşayabileceğini anlarsın… hem yaşar hem ölürsündür sonucuna götürür. yani ayrılığı kabullenmek hiçbir sonuca götürmez… teori eksik; istisnalar aşikar. aslında en sağlıklı seçenek kabullenmektir… hazmı kolay bir lokmadır demiyorum yalnız ayakta tutar hiç yoktan.


[ biraz farklı bir açıya indirgersek inanç her anlamda her şey… inancını kaybedince ileriye adım adarken başın geride kalır. başın geride kalırsa adım, ileriye atılmış gibiden ileri gidemez. ne fenadır bi'şeyin gibisine maruz kalmak. yaşadığın aşk gibi bir şeyse hiçbir şeyin içinde olmuşsundur… ya da yediğin elma gibi bir şeyse mesela vah ki elmadan mahrumsun… oturur be mideye o, kalırsın öyle ki vah! olur.:) ]



içinde bir yerlerde yolların kesişeceğine dair bir kıvılcım varsa bu nereye götürür bilemedim.. bilememekle birlikte üzerine düşmekten de alamadım kendimi. misal; malum hanım evlenmiş bi de çocuk sahibi olmuş bi de parklara gelmiş… bıdı şehrinin bıdıbıdı kentinin bıdıbıdıbıdı parkı burası. ağaçlık falan huzurlu bir ortam. malum hanım banka oturmuş bir göz ucu çocuğunun üzerinde... havada güneş yüzünü göstermeye nazlı, bulutların ardında kah görünüp kah kaybolma yarışında.. nerden yolum düştüyse, ben kalender yürüyorum tam o esnada… tam da ordan.. bir de ne göreyim yıllarla yüzü iyiden iyiye oturmuş haliyle malum hanım… yalnız hep akla hükmetmiş gözleri ele veriyor kendini….. hehh höddüdü böddüüdü bi'şey…. akıldan geçerken anlıktı... bir resim gibi geçti de gözümün önünden teferruatlar can sıktı afedersin… teferruatlar değil de esasen şimdi yazıya dökmek can sıktı… ayrıntıları ne hoş yoksa bir ben bilirim. bunu da:


Hiç yorum yok: