Temmuz 31, 2013

bir çalgı tutturmuşum



Dudağıma yapıştı kaldı bir ıslık(Belki biraz hüznü çağrıştırır.. Gerçi bu çağrışımın sebebi de tizliktir kuvvetle ihtimal)… Dakikalar alabilir bu… 
Kendimi toparlamam gerekeli çok oldu biliyorum. Ne kadar dağınık kalmışlıktayım böyle… Kafam bir oradan bir buradan çaladurmakta…. Gel bir de buradan çal..! Yok yok bir standardı yakalamak gerek.



- İyi misin?
- Evet tabi…
- Yaşıyosun yani..
- Yaşıyo muyum? Bilmiyorum... Bir saksı düşün odanın ortasında… Ve içine kapatılmış toprak...
- ….
- Yaşıyorum evet.. Güneş doğuyo… Güneş batıyo... Sonra tekrar güneş doğuyo… Batıyo yine... Tekrar ve tekrar bi döngü seyrediyo böyle. Bazen yağmur yağıyo… Yağmur iyidir… Severim yağmuru… Güneş doğuyo sonra… Güneş batıyo…. Sonra tekrar batıyo güneş. Bazen güneş batınca yağmur yağıyo… O zaman da severim yağmuru… Sonra tekrar güneş doğuyo… İyim ben yani... Olur da bi ot yeşerirse biri gelir yapraklarımı da siler belki... Sonra bir arı bir çiçekten kopmuş polenin bana yolculuğuna vesile olur da belki çiçek büyürüm… Ya da Feridun Düzağaç'ı saran sarmaşık olurum kim bilir…. Sahi hayat neden şekil yapıyor..!

31.07.2013; 19:37 




Sıcağından kora düşmüş ellerimiz birleşince,
Usul ve kendini bulmuş…
Rüzgara kapılmış bir sonbahar yaprağı
Süzülür yanağından teninin kıvrımlarına...
Tenin sıcağı üstüne kırağı düşmüş de ondan.
Zaman nasıl da soğukmuş...




Temmuz 30, 2013

fraktal?




 Nereden yol bulduğumu dahi hatırlamadığım tamamen tesadüfi bir düşüşten kaosa açılan kapının ardıdır bu.. Daha bi göz ününde bulundurmak düşüncesiyle aktarmak istedim… (bu süreçte birilerinin tesadüfü olabileceğimi de göz ardı etmiyorum tabi...)

 Birkaç yıl(!) arayla da olsa (Fraktaller(fractals) ve Kaos) yazarıyla yaklaşık şekilde karşılaştığım bir kelime 'fractal'… yalnız bir farkla; ne olduğunu bilmemekle birlikte bildiğim her hangi bir şeye de denilmiş bir şey değil gibi… bilmediğim bir şeyler çokmuş….
Bundan sonraki kısımlar bahsettiğim göz önünde bulundurma(hatırlatma) amacı gereği alıntı kesitlerinden oluşacak.. Yazarının gösterdiği bir çok kaynağa karşın benim tek kaynağım yazarının ta kendisi olacak(ilgilisi ordan gerekli bağlantıları kurabilir)…. Teşekkürler xxanadu(*)....

"Fraktal bilim adamlarınca gökyüzünde gördüğümüz, toprakta hissettiğimiz ve bedenlerimizin damarlarında ve sinirlerinde bulduğumuz kaos örüntülerine verilen addır."
….
"Doğal bir fraktalin klasik örneği bir sahil şeritidir. Mandelbrot fraktal fikriyle zarif bir şekilde basit, ama aynı zamanda şeytani bir şekilde karmaşık bir sorunun sorulduğu bir yazı vesilesi ile tanışmıştır: Büyük Britanya'’ın sahil şeridinin uzunluğu ne kadardır? Onun yanıtı kasosun görünüşüne harukulade garip bir anlık bakışlar vermişti."
….
"Hem doğanın, hem de insan şuurunun biçimlerinde var olması mümkün olan çok geniş bir fraktal kendiliğinden benzerlik dağılımı bulunmaktadır. Bazı fraktal biçimlerde –özel-likle bilgisayar ekranlarında matematiksel formüllerle üretilenlerde- kendiliğinden benzerlik bir dereceye kadar mekaniktir. Diğer fraktallerde-doğadaki ve sanattaki- kendi kendine benzerlik, bu tanıma baş kaldırırcasına farklı olan şeylerle bir arada bulunur."


30.07.2013; 03:51 


Bu Salvador Dali resmini fraktalın hologram ile benzerliğinden bahsedilmesi üzerine uygun gördüm... Alıntılarsak Hologram Teorisi şöyle ifade edilmiş:"Hologramın tek şaşırtıcı özelliği üç boyutlu oluşu değildir. Üzerine bir elma imgesi kaydedilmiş bir holografik film parçasını ikiye böler ve ve sonra parçaları lazerle aydınlatacak olursak, her iki yarının da elma imgesinin bütününü kapsamakta olduğunu görürüz! Bu yarım filmleri tekrar tekrar bölerek yine aynı işlemi yineleyecek olursak, bütün elma imgesinin en küçük parçanın üzerinde bile (parçalar ufaldıkça imgeler biraz flulaşmakla birlikte) yer aldığını görerek yeniden şaşırabiliriz. Normal fotoğrafların tersine, holografik bir film parçasının en ufak parçası, bütün üzerinde kaydedilmiş tüm bilgileri kapsamaktadır.”

.....

"Matematik paradoksun bir kısmını sergiler, psikoloji ise diğer tarafını. Şu an yaşam ne kadar kaotik ve rasgele görünürse görünsün, biz aynı zamanda onun temelini oluşturan bir düzen içerdiğini hissederiz. Yaratıcı uğraşlarla meşgul olan kişiler yeni biçimler yaratmak için çekirdekler ve yollar olarak şansı kullanırlar. Kazara dökülen tuhaf bir boya, bir konuşmanın kulak misafiri olunan bölümü, bir yol işaretinin görünüşü vb. olabilir. Şans olayları yaşamlarımızdaki daha derin bazı örüntülere dair ip uçları verebilir. Psikolog Carl Jung görünüşe göre bağlantısız, ama oldukça anlamlı raslantılara “eşzamanlılık” adını vermiş ve bu gizli örüntüleri okumaya istekli olmamız gerektiğini ileri sürmüştür."

Görünüşe göre bizim tesadüf olarak nitelendirdiğimizi bilim insanları 'eşzamanlılık' olarak görmüş... Tesadüf? Belki de tesadüf diye bir şey de yok.... Evrenin bir matematik sistemi içinde kurulu ağ sarmallarıyla planını yürüttüğü düşüncesi ise akıllara zarar noktalara götürür mü aklı bilemiyorum...

“Bugün geriye dönüp baktığımızda, Doğa'nın sembolik dili olarak gördüğümüz sayıların etkisini, o asla bozulmayan analojiyi görür ve sorarız: Dünya neden böyle ve Doğa'nın işleyişini çözmemizi ve öngörmemizi sağlayan matematiğin şu ilginç dili neyin nesi? Kısacası, onu biz mi icat ettik yoksa keşfettiğimiz bir şeyin parçasımıydı? Eğer onu keşfettiysek, bu onun bizden bağımsız olarak varolduğu anlamına mı geliyor? Eğer böyleyse nerede varoluyor? Kesinlikle içinde yaşadığımız zaman ve mekanda değil, çünkü onlar aynı matematik tarafından tanımlanabiliyor. Ama eğer başka bir alanda varoluyorsa, biz diğer matematiksel biçimler dünyasıyla nasıl oluyorda temas kuruyoruz?”*(Gökteki Pi, Saymak, Düşünmek ve Olmak, John D. Barrow, Beyaz Yayınları.)

 30.07.2013; 11:33

Temmuz 29, 2013

her şey bi'yana


Sükunetten ziyade suskunluk var… gökyüzü bu gül yüz berraklığından yoksun aslında(paksa gök gül yüzlüdür)…. Bulutlar dikmiş gözerini bana biliyorum… adım atsam yağmur tohumları yeşerecek…. Sakındım kendimi bilhassa….
Hani bir adam vardı; her şeyin yokluğunda… kimsesiz bir kimse…. Satırlar geçirdi içinden; 'Hiçbir şeyim yok anlıyor musun?… evimden başka hiçbir şeyim yok…. Her şeyim sensin… bu yüzden çok hassas yerin…."
Gözlerini yarı açabildiğinde penceresinden yağmur çalıyordu usul usul…. Kulağındaki tınısı kimsesi olduğundan yarı açıktı gözleri… büyü bozulmamalıydı. Tekrar ne zaman uykuya daldı da kolunun kopasıca uyuşukluğuna uyandı. Gözlerini açmamaya değecek bir şey kalmadığından kısa bir tereddütle döndü dünyaya(açmaya değecek de ne vardı ki?)… her sabahki bir sabah….
Belini hafif doğrultup başını kaldırdı, sanki birilerinin dikkatini çekmekten çekinir gibi sakin…  sanki birileri varmış da onlara duyulmamalıymış gibi…. Bir tebessüm için kıvrandı durdu da nihayetinde buldu….;
"adam;
-ey dilberi rana! ey tesadüf-ü müstesna! o mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsıldım... niyetim acizane-i taciz etmek değildir.. bilakis efkar-i umumiyede ufak bir aile bacası tüttürmektir.. sözlerim sizi temin ve tatmin edecekse şayet zevc-i izdivacınıza talibim!..
kadın; 
-o mahrem suratınıza bir sille-i osmaniye nakşedersem sekte-i kalpten terk-i hayat edersiniz.. "
…. Bin tonluk çenesi gülüşlere umut vererek aralandı… yanaklarında dudağının kıvrımları belirdi…. Evet evet gülmek de böyle... böyle bir şey olsa gerekti…. Sabah oldu....



Her şey bi'yana at iyidir be! At attır yani… iyidir iyi….



29.07.2013; 12:12 

Temmuz 28, 2013

yağmur yağmur üstüne

 Yağmuru görünce bi' hayli gür… çocuk telaşıyla attım kendimi… yağmur sağanak, ben sağanak düştük birbirimize.. Birkaç kare eşlik eder olsa fena olmazdı… olmadı da…. Olanca olanaksızlığa rağmen an'ı yaşayabildim... yaşatabildim de kanısındayım…. 'Negada bi ilkellik içindeyim la'  diye dönüp kendime bakınsam da bi' ara… yılmadım…. Kendime hak verdim de sonra... zira hak verilmeyecek gibi de değil; başla boyun arasına sıkıştırılmış dandik bir şemsiye, halis şeffaf naylon poşetle korumaya alınmış resim aracı… bir çaba pür çaba…. Yağmura değer mi? değer… iyidir yağmur… candır… hem gerçek hem mecazi candır…



27.07.2013; 18:17


 Ellerde olan şu bebek benim elimde olsa cana can da katardık elbet… bir umut da yok değil…. Olabileceği düşüncesi dahi fotoğraf manyaklığı eğilimimi oldukça tetikler oldu….


Günün bi saatinde bu bebekle ilk fotoğrafın bi' önemli olacağını düşündüm… ilkliğin farklılığından olsa gerek… farklı olacaktır elbet.... Yalnız özel de olmalı..?




Ve bir zaman sonra...
Tam zamanını bilemediğim fakat 'bacadan odama sızan yağmur gibi..' kısmı ünv.de, bulunduğum son evimin duvarını anımsattığından dolayı o zamana dair olduğu sonucuna vardığım karalamayı hatırlattı bu gün….

ve bana yapacak hiçbir şey kalmadı..
insanın çaresizliği ancak bu denli
dank edebilir..
çaresiz kaldım..
suavi tınısına bıraktım kendimi yalnızca
nereye savrulcağımı umursamadan
karmaşık dizelerde kayıp kaldım..
benim için gecenin bi'saatini hissettiren zaman
okadarda geç değil
ben bu zamanda değilim
zamansız kaldım..
gerçek anlardan çok uzak düştüm belki
hayat kurgusunda repliksiz
kadersiz kaldım..
bacadan odama sızan yağmur gibi
zifir kaplı..
her şeyin saflığından uzak kaldım....



 Orhan Veliyi unutmak ulur mu...? Ufak bir çaba daha sonrası yağmur'lu bir dizesini buldum zamana uygun;

Bir duymada gürültüsünü
Dallarda çatırdayarak açılan fıstıkların,
Gör bak ne oluyorsun.
Bir duyma da gör yağan yağmuru;
Çalan çanı, konuşan insanı.
Bir duyma da kokusunu yosunların,
İstakozun, karidesin,
Denizden esen rüzgarın…
Orhan Veli, (Yaprak,1949) 

28.07.2013; 01:53 

Temmuz 26, 2013

Orhan Veli zamanı



 Orhan Veli Kanık’ın 1936 yılında başladığı şiir hayatı üç dönemde incelenebilir: Garip öncesi (1936-1941), Garip dönemi (1941) ve Garip sonrası....

 Şair, 1937 yılından sonra eski şiir anlayışından uzaklaşarak Garip akımının habercisi olan yeni bir tarz benimsedi. Kanık’ın bu yeni şiirleri 1937 – 1941 yılları arasında Varlık, İnsan, İnkılâpçı Gençlik gibi dergilerde ve ölümünün ardından Vatan (1952) ve Papirüs‘te (1967) yayınlandı. Sayıları 51′i bulan Garip’in ilk örnekleri olan bu eserler, abartılı bir dille yazılmıştır....

 1941 yılında Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rifat’la birlikte Garip adlı şiir kitabını yayınladı. Bu kitapla birlikte şairin tarzının önceki dönemine göre daha tutarlılaşmış ve gelişmiş olduğu düşünülür....

 Orhan Veli, “Garip sonrası” olarak adlandırılan 1945-1950 yılları arasında dört kitap yayınladı: Vazgeçemediğim (1945), Destan Gibi (1946), Yenisi (1947) ve Karşı (1949). Ayrıca, şairin 1949-1950 yılları arasında yazılmış fakat vefatı sebebiyle yayınlanamamış şiirleri de mevcuttur....
 kaynak <http://www.yasamaugrasi.com/siir/orhan-veli-kanik.html#.Ud0hSazpxmc>


Genel itibariyle:
  • Garip (1941, Resimli Ay Matbaası)
  • Vazgeçemediğim (1945, Marmara Yayınevi)
  • Destan Gibi (1946, Ölmez Eserler Yayını)
  • Yenisi (1947, İnkılâp Yayınevi)
  • Karşı (1949, Güney Matbaacılık ve Gazetecilik)
  • Bütün Şiirleri (1951, Varlık Yayınları)




Gemliğe doğru
Denizi göreceksin;
Sakın şaşırma.

(İnkılâpçı Gençlik, 1942)





 Bu bi başlayamadığım Orhan Veli Bütün Şiirleri'ne bir başlangıçtır(ya da öyle olması en büyük temennidir şu saatlerde)... zaman zaman Orhan Veli zamanından bir kaç dize aktarabilirsem ne mutlu bize.... 

 Bir yandan da iş başvuru süresine başka bir yaklaşım getirdim:
"makine (devlet organizmaları, çok uluslu firmalar, bankalar vs.)… çok kaprisli bir sevgilidir, haddini bilmeyenden lütfünü esirger.."
Haddimizi de bildik vesselam… makinenin çarkları arasında devşirilmeye hazır beklemede… bir manivela gerek yalnız….

 Buradan bu makine alanlarına yönelik bi arayışta olduğum sonucuna varılınabilinir... hani bir ekonometrist gerekse bir manivela bulana dek buralardayım ben....:)


Temmuz 24, 2013

matruşka



 Çocukluğuma döndüm gibi… resim resim anımsadım;  kendi dünyamda kurgumu yürüttüğüm oyunların yanı sıra tv de açık olmalıydı… dokundurmazdım da 'ben onu dinliyorum!' itirazıyla…. Aynı durum tekerrür ediyor gibi sezindim… yine kendi dünyam… kendi kurgum… kendi oyunum… yine tv açık.(yalnız çoğu zaman açık bulunsa da çok ısrarcı değilim artık... :)) Bu denli benzerlik hala bi çocuk mu gösterir ki acaba? Yoksa bi 'yedisinde neyse yetmişinde o' durumu mu?(deyişi olarak da ifade edilebilir bu.)
Yok çocukluğuma dönmek gibi basit bi tabire sığdırılmamalı… resmen içimde çocuğu gördüm… ben o'yum… o benim özüm…. Zamanın bu kısmında her şey biraz daha büyük yalnız…. Her şeyin büyüklüğündeyken her şeyin hep büyük göründüğü minik zamanları anımsayınca ise ilk resim mıknatıs oyunu oldu…
Metal bütün parçalar(bilye taneleri, top iğneler, topsuz iğneler, kalem parçaları, raptiyeler…vs) masa, sehpa ya da benzer manyetik etkileşimin sağlanabileceği herhangi bir ortamda guruplanır… ve örneğin, masa altından mıknatıs yardımıyla olmak suretiyle bütün materyaller tek tek yada gurup halinde hareketlendirilir…. Sonra n'olur bilemiyorum pek… muhakkak bi taraf yeniyordur… ya da ortama dalan bir büyük güç(mıknatıs) bütün gurubu topluyordur apar topar….

24.07.2013; 03:47




 'kadınım' ne güzel bir tabir geldi öyle sabah sabah…

 Kadınım… elimi gezdireceğim saçların olmalı başucumda… her an kokunla karşı karşıya olmalıyım…. Her sabah gözlerinin açılmasına şahit olmalıyım ya da gözlerimi açınca uyanmamı bekleyişine…. Ya da alelacele hazırlanırken bir yere yetişmek üzere  hala yatakta olmama söylenmene  tanık olmalıyım… gözlerim yarı açık yarı kapalı….
 Seni seviyorum'ların tüm sessiz söylemlerini yaşamalıyım teninde … soluğun soluğuma değmeli… heyecanını saklamanı sezmeliyim…. Kadınım… aşk olup kulağına fısıltı olmalıyım usul… gözlerinde aşk olmalıyım… gözlerin mabedim olmalı… vakit huzur….
 Sanki bütün gece yanımdaymışsın da sen gidince ben senden gitmemek için kalakalmışım yatağımda….
 Göğsüme yasladığın başından bir saç teli arayıp durdum sevgilim… saçının bir telinden ziyade bütün varlığını sezdim… ne hoş geldin bu sabah bir bilsen… bütün gelmelerin ağzı açık kalır görseler ahengini tenime… bütün seni seviyorumlar… bizdeydi bu sabah… artık uyanmak vakti…. Hoşça kal…. Varlığının yok bir timsali inan…. 
 Hadi uyan artık! Sonuna geldik bütün güzellik'in….
Soluğuna değdikçe sıcağını sezince kopmak mümkünsüzlüğünü düşündüren onca şeyin üstüne başımı alamıyorum kollarından da gidemiyorsun… tamam git…. Bütün güzellikler bizim oldu….

 24.07.2013; 12:34 

Temmuz 22, 2013

dost! mesaisi


Arşı aşmış sevda gönülden taşmış..
Beni böyle haldan hala koyma dost!
Yüreğimi dağlama...

Gönle dolmuş dert dillerden taşmış
Karalar bağlanmış ey dost!
Karalar bağlama…

Gözlerinin bir demine vurulmuş..
Zindanlardan zindan beğenmiş ey dost!
Zindanlarda koyma…

Bir tebessümüne surlar aşılmış..
Güldükçe gözleri nefesmiş ey dost!
Adı aşkmış….
Adına her dize yarım kalmış…. 



 bu nihai hâl oldukça eforlu oldu yahu.. sonra ne oldu bilmiyorum(hem bütünsel hem dize dize anlam olarak, kitle olarak, herangi bi'şey olarak hatta hiç bi'şey olarak...) da 'çıksın gitsin elimden dilimden artık' hamlesiydi.... gerçi gerçekten son hal oldu mu? bilemiyorum... son zamanlardaki değişim potansiyelim bunu sorgulamama sebep.. şimdiden 'belki hala yarımdır??' muallaklarındayım....
 bazı şeylerin yarımı tamlığıdır belki... yıllarca yarım kalan şiirler deyimini de anımsadım... burada bi yıllar sonra tamlığı kanaatine varılmışlık var... bende bu yok efendim benim yarım kalmışlığım tamlığım belki....!

 22.07.2013; 23:53

Temmuz 21, 2013

eh öyle olsun

yalnızca başlık vardı.. taslak diye adam yerine koyup tıklayıverdik de kaldık bir boşlukla bakışa... 'eh öyle olsun' dedik neylersin.... gece de sütlacı yemeyeydim iyidi biraz mideyi bozduk gibi.. neyse öyle olsun....
bilmem ney düşün-dur'durdu beni şimdi... sahi neydi o arta kalanlar;



Kalbime sıkışıyorum… olacak şey mi yahu? Uyudum uyandım o kadar… hiç mi hafiflemez başım yastığımda? Hiç….
 19.07.2013; 10:43

 Tarifsiz bir kuytum var afilli duvarlı… görsen gökyüzü bir nokta… ne mutlu bir bulut seçebilirse gözlerime….
19.07.2013; 12:49

 O sayfalarca bahsettiğin çocuksu  gülüşü en son ne zaman duydun hatırlamayacaksın bile.. Adım adım adını terk ediyorum… hiçbir yer cennet olmayacak belki artık bana…. Bunu yazarken parmaklarımı öyle iteledim ki bilmiyorum… parmak uçlarım hissizleşti… uyuştu… koptu benden de kim olarak yazdı bilmiyorum…. Bilmem de mümkün olmayacak….

 Söz yok… yalnız tınısı var uzaktan yalnızlığın.. Yalnız şarkılar var….
 19.07.2013; 13:45


 





 eh öyle olsun... artçı sinir silleleri deyimine değecek olursak; neyse ki büyük bir deprem yaşatmadı... 'zehr-i dermanındadır' dedi fuzuli.. dermanı zehri yendi.... kaçtıkça bağrına basan iki ele teslim ettim kendimi.... başka bir ney'in tınısı umut oldu... sevdim....
21.07.2013; 11:27 

Fuzulî der ki:

Aşiyan-i mürg-i dil zülf-i perişanındadır 
Kanda olsam ey peri gönlüm senin yanındadır 

Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib 
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır 

Çekme damen naz edip üftadelerden vehm kıl 
Göklere açılmasın eller ki damanındadır 

Bes ki hicranındadır hasiyyet-i kat'-i hayat 
Ol hayat ehline hayranem ki hicranındadır 

Ey Fuzuli şem'-veş mutlak açılmaz yanmadan 
Tablar kim sünbül rişte-i canındadır


Peki ne der fuzulî?… ne de güzel söyler;
Ey tabib! Aşk derdiyle başım hoş benim; yaramdan el çek sen. Bana derman hazırlama ki senin merhemlerin benim ölümüm sayılır.


21.07.2013; 00:21



Temmuz 19, 2013

bir adam vardı

Bütün zihinsel ağırlığıyla başını geriye yaslamış, gözlerini tavandaki saltanatıyla salınan lambaya dikmişti.. Lamba  tavandan sarkıp yukarıya kıvrılmış dört menekşe gibi tasvirlenebilir diye  düşündü ve bir süre etrafında uçuşan kelebeklere takıldı gözü. Akıl Oyunları filminden bir sahne anımsadı... güvercinlerin hareketlerinden bir şeyler çıkarmaya çalışan Nash'in yaptığı gibi kelebek hareketlerinden bir figür peşinde olması bir işe yarar mıydı? Bunu çok düşünemedi.. Zira kafasını... aklın…  ruhunu… alıkoyan gecenin diyaloğundan çok fazla kopması mümkün olmuyordu.. Sehpaya uzanmış ayaklarının ağrımaya başlamasıyla biraz kıpırdandı… ama pozisyonunu sürdürmeye devam etti…. Gecenin ileriyi gösteren saatleri de fonda tv'de dönen ıvır zıvırla ileriyi sürdürmeye devam ediyordu…. Karanlık.. huzur bozan bir gece ve beyin zonklamalarıyla donuk olan tek şey suretiydi… yarın hiç olmayacakmış gibi hiçbir zamanı düşünmeden aralık pencereden içeriye sızan yağmur damlaları  sesi ve belki hafifi bir rüzgarın da etkisiyle oluşan yaprak hışırtısı seslerine bırakmak istedi kendini yalnız…. Fakat ne mümkün! Zihninin duvarlarında yankılanan o an, alıp götürüyordu her yerden ver her şeyden bir yokluğun içine.. Gözlerini kapadı.. duyduğu, hissettiği tek şey biraz göz kapakları sızısı oldu yalnız.. Allahım… bu gece ne zaman bitecekti…. Kim bilir kaç gün sonra sabah olurdu… olacaktı, kim bilir kaç gün sonra… olacak mıydı? …..


19.07.2013; 02:11 

Temmuz 16, 2013

her şey dahil

ayrı zamanlarda aynı anda ölmeye götüren zaman... ne belasın ki ilmik ilmik mesafe dokuyorsun el altından… 
saman altından su yürütmektir la bu! Zaman, denk al yelkovanını….

16.07.2013: 08.37


aslında iki kelimeyi bir araya getirecek halden oldukça yoksunum.... ve aslında hiç kendimi ve zamanı zorlamazsam kimsenin bir kaybı da olmazdı.. bu umurumda olmadı. 

buradan bir umudum da doğmadı.

16.07.2013: 00.19




bi'hayli mazidendir bu... şöyle bir de ön yazı öngördümdü..
soluk, aslında iki kelimedir..

Meleğim..
Damağımda tadının,
Aklımda gözlerinin kalmışlığı..
Mıh gibi dondurdu zihnimi...

Düşünmemeyi düşünememe bocalamasıyla,
Boşlukta salınan bir tüy misali...

Aklım sana şaştı;
Sana uzaklığım kendimden daha yakın.
Kaçtıkça yakalayan bir kırağı el..
Durdukça donduran sıcaklığın...

Temmuz 15, 2013

yarına program

Yarının 'Ertelenmeyecek' programı:

07.00-12.00 İngilizce eğitim
Ders notları derlemesi
Yayınlama
13.00-15.00 Pc dahil serbes dolaşım
Galip derviş saati(şimdiye dek en az ertelenen faaliyet)
Belgesel ya da film de izlenilenebilir
15.00-16.30 Kitap okuma faaliyeti
Hüzünbaz Sevişmeler(Yılmaz Erdoğan)
Veciz Sözler(Barış Bıçakçı)
Bütün Şiirleri(Orhan Veli)
Sofie'nin Dünyası(Jostein Gaarder)
17.00-18.00 Rutin pc faaliyetleri
18.00-21.00 Serbest dolaşım(İftar saati kapsamı)
21.00-23.00 İnglizce pratik çalışması
23.00-02.00 Kişisel zaman dilimi
Program başarı kutlaması(zafer ya da hayal kırıklığı sarhoşluğu)
Günden düne kalanların film şeridi(uçurumdan atlayan adamın film şeridi arayışı gibi olabilir çoğu zaman)
Umutsuz vakalıklı iş başvuları gözden geçirilmesi
Gerkli gereksiz çalakalem alınan notlar derlemesi
'Vakit katliamlığı' örnekleri sergilenmesi
Birkaç Dize saçmalaması
Bir çok bla bla blaa


15.07.2013; 01:47 



' Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece bir yanılsamadan ibarettir, ne kadar kalıcı olsa da...' 
Albert Einstein
-ne diyon be hacı.

Temmuz 13, 2013

kara'la'ma


Ne fark eder ki ölsem ya da kalsam….
Ya da yalansam
Baştan sona,
Hiçbir doğrudan nasibini almamış.. 
Peh ne mesele yaptım ama!

 Negada bi depresif boğa oturuşudur bu böğrümde Allah yardımcım olsun la vala… biraz daha sabır lütfen bu yetmedi görünüyor!

  10.07.2013; 14:19




kaçma! mümkün mü ki?
soluğundan
bir soluk ötesi….
kader mi dersin?
yoksa kendin mi esir ettin kendini…?
yaşamak derken bu muydu dediğin?
nefes olmuş nefesi!
 11.07.2013; 00:48




adını hece hece yutuyorum..
sinemde  bir sızı oldun
gece gece...
göğsüne yaslıyorum başımı.. yoruldum
ellerim, bir alışamadın
gitmelere...
her soluğunda kendini buldu huzurum
yüreğimin buruğu ve tadın
günlerdir üşündürmekte…
 11.07.2013; 10:55


Ya susmak ya da suskunluktan daha kıymetli bir söz söylemek gerekir…
Pisagor
haklı olabilir!



 Gece yarısı mı? Gecemin bir yarısı yok… hecemin bir manası gibi! Bütünüm gece.. Aşk dilimde yarım hece… yarısı yok…! Aptal bir kafiye sürüp gider öylece… gece… hece… nice… gönlünce… sevmece… sevdirmece…  ömrümce….

 12.07.2013; 02:10




 Ayrı şehirlerde kaldıkça ayrı ölümlere gidiyoruz sanki… sanki aklım bir gerçeğin eşiğinde, farkına vardı varacak… gönül de anlayacak günün rengisi…. Siyah!

 Omuzlarım ağır… gözlerim alev… başım boğum boğum…. Her şeyin manası ne? Çok saçama bir hiçbir şey….

 Bir adam vardı canı.. umudu, soluğu, her şeyi bir adım ötede gözlerine taklı.. Bir adım atsa düşecek hayattan… bu, adımı boşa gidip irkilerek uyandığı bir an olmayacaktı…. Zira hiç olmadığı kadar ayıktı!

 12.07.2013; 23:13




kaç kurtul yakalamadan
üzerime düşen duvarlarım seni de!
bitmek tünemek bilmez olur şimdi feryadım...
kaç ki canımın darlığında
ferah koridorlu odalardan mahrum etme kendini..
kendime sığamadığım
moloz yığınlarımla bırak beni!
 13.07.2013; 02:18 


Temmuz 11, 2013

gitmek mümkün mü?

Kaçmak mümkün mü herkesten ve her şeyden… gitmek mümkün mü? ya da bir yol var mı yakın olan ama uzağa götüren....

 'az mı kaldı hecesinden dilimde aşkın'

Neden böyle başladı satır bilmiyorum… ve bilmem de mümkün olmayacak bu andan sonraki hiçbir  anda da.. İnsan bir çok pisiko-bunalım bir şeylerin etkisiyle saçma sapan tepkilerin içinde bulabiliyor kendini.. 
Misalen ne oldu; Urugvay U-20 takımı Irak U-20 takımına bir gol atarak beraberliği yakaladı… sırf Urugvay'ın gol atma neticesinde sinir patlaması aşamasına gelinildi… kapı kasalarına yumruk atılındı… kırınıldı… incinildi…. Neden? Çünkü Urugvay U-20 takımı gol attı… komik.. Nekadar saçma olabilirse okadar saçma.. 
Derinene inmeye çok da gerek olmamkla birlikte duygu çatışımı böyle başladı… (burası trajik)… 
Günün bir anında ayrılığa planlar çizildi zira.. Tam işleve geçileceği sırada(hep o sırada olur ya) araya bir muhabbet girdi ertelendi(neyse ki).. Saatler sonra, sinir çatışması sonrası bir liman timsali sığınıldı yine kıyılarına… sesine… soluğuna…. Sesiyle huzur bulundu… dinginliğe erişildi., durulundu…
23 dakika soluğuna bağlı kalındı… kopulamadı bir türlü.. O öyle mışıl mışıl uyurken telefonun diğer ucunda, paldır küldür çatışıldı kendi içinde… ne kazanıldı ne kaybedildi… kim kime çattı görülmedi zira…. 

 az mı kaldı hecesinden dilimde aşkın.. halbuki tadın kadar sıcaklığı var yüreğimde ve kokun kadar vazgeçilmez aşk, dile  gelmeye biçare düşsede sevgilim...


11.07.2013; 00:48

Temmuz 10, 2013

karanlık la biraz


Bir sebepten ötürü eskileri kurcalarken ajndanın arasında bulunan ufak bir karalamayı aktarmak isterim.. Hani bir takım karalamalarda bulunabilirm kısmına binaen..

Sessiz gidişinin ağırlığı
Vurunca göz kapaklarıma
Gözlerime hapsettim seni..
Gözlerimde kal...

Gitme diyemediğim her cümlemin
Her sonunda
Gitme diyen gözlerime bak..
Yüreğimde kal...

Kal şimdi.. Git ya da!
Gitsende gitmiş olmazsın ki
Git!

Ben hep olduğum yerdeyim
Ya da hep öldüğüm yerde
Yani sende...





10.07.2013; 01:09 



velhasıl gece mesaimizin ilerleyen saatlerinde babadan çarpa sigaradan çikolata tadı aldım.. ilginçtir çünkü lark hani.. gerçi çok uzun süren bir keyif olmadıda sonunu göremedim dahi... 
çok fakirim lan.. bir süre önce bu cümleyi öngördüğümden bir bütçe hesaplamasında da bulundum tabi: 2 lira 45 kuruş nakit 13 lira banka hesabı tutarı... ogada da karamsar olmamalıyım mı ki? yok lan bildiğin dipteyim.  01.39

Temmuz 09, 2013

yeniden başlıyoruz gibisi

“ kurtuluşumuz ölümdedir ama umut yaşamaktır. Bundan, hiçbir zaman kurtulmuş olmadığımız ve hiçbir zaman da umutsuz olmadığımız sonucu çıkar, bizi kaybeden umudumuzdur, sıkıntımızın işareti olan şey umuttur, öyle ki sıkıntı da özgürleştirici bir değere sahiptir ve bizi umut etmeye götürür.”



Özlük sözümüzün ardından.. Günün darbesini kendime indirdim.. 'Bu gün cuma mıydı yahu!' diye tıkladığım takvim Salı dedi inanamadım kendime(belkide takvime) bidaha baktım…. Şok.

09.07.2013; 08:59

merhaba

buaraya tekrar yazacağımı düşünmezdim.. bir an önce düşündüm yazdım.. sanırım burayı kirletebilirm gönlümce..
ve bu zıt zamanlı bla blaa'lar ne demek hiç bilmiyorumda.. belki birileri bi anlam yükleyip bana da bir kapı açar.. umut dünyası işte umudedilir.. bla bla blaa



Nasıl uyandım bilmiyorum

Sabahın üzerime doğuşunun bir memnuniyetsizliği mi olmaya başladı üzerimde!
bunu ne zaman yazmışım bilmiyorum zaman zaman saçmalarım böyle damarı bulmuşken biraz daha yürüdüm..


Evet nasıl uyandım bilmiyorum sabahıydı bi.. Şimdi ise nasıl uyudum bilmiyorum.. Uydum mu bilmiyorum uyanmak mı bu ki gibi anlarım var.. Nasıl bir süreç hayatıma işliyor bilmiyorum ya da hayatımı işliyor .. Ne fark ederse?  08.07.13/23.55
Gözlerim buruk buruk la sanki.. Şu karalamaların nihai hallerini toparlim diyorum.. Diyorum diyorum olmuyor yahu kafam allak bullak.. Buruk purçuk abuk sabuk höddüdü böddüdü bişey… .




burası böyle iyi olmuş he yeterince karamsar yeterince kimsesiz.. tek korkum şuan birden koridorda beyaz donuyla görünen babanem oldu.. bu anın neresinde olduğuna bağlı olmakla birlikte(mesela bunu bir yıl sonra okuyor oluyorsan bu andan bir yıl uzaksın demektir) bir canlı yayın sayılır... dönüş anını resmetme için pusudayım... 01.37
kahretsin kaçırdım :( mahçubum lan n'apim vodafone yüzünden hep.. 
(dönüşüm muhteşem olacak... muhteşem= beyaz donlu babane) 09.07.13/01.43



An itibariyle olmasa da gün içinde babane pozu başarıya ulaşmıştır.. Ve beklenen klişe :

yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır"


12.07.2013; 01:54